Daha önceleri kültür seviyeleri yüksek, eğitimlerini valilikle uygun fakülte veya fakültelerde tamamlamış, siyasetçinin değil devletin valisi olanlar bu görevde olurdu.
Mayıs 1950'de seçimi kazanmanın sarhoşluğu içindeki parti iktidarı ard arda cumhuriyet karşıtı yasalar çıkarıp ve imam hatip okullarını hemen çoğaltırken, valilere de el atmayı ihmal etmemişti.
Birçok valinin görev yerleri hemen değiştirilmiş, birçoğu pasif görevlere atanmış ya da emekli edilmişti.
İsmet İnönü'nün memleketi ve o yıllarda kalesi olan Malatya'ya da mutlaka el atılmalıydı!..
Vakit kaybetmeden yeni bir vali atadılar.
Atanan valinin kente gelir gelmez ilk icraatı belediyeye giderek başkanlık odasındaki İnönü'nün resminin kaldırılmasını istemek oldu!
Değerli belediye başkanımız Nurettin Akyurt'un (Kendisini sevgiyle, saygıyla ve rahmetle anıyorum) valinin bu isteğine karşı çıktığı haberi kısa sürede yayılmıştı. Herkes bu konuyu konuşuyordu.
O sıralar Malatya şimdi tanımakta zorlandığımız Malatya değildi. Örf ve adetleri içinde yaşayan, geçmişini unutmayan çok farklı bir Anadolu kentiydi.
Birçok iş yerinde Atatürk'ün resmiyle İsmet İnönü'nün resmi yan yana asılı dururdu.
İlk iş olarak İnönü'nün resmiyle uğraşmaya kalkan yeni vali kentin duyarlı olduğu bir konuda daha gelir gelmez 'Baltayı Taşa Vurmuştu.'
Partizan vali ile ilgili sorunlar çok büyüyünce onu bir süre sonra merkeze almak zorunda kaldılar.
İktidar güdümlü vali Malatya'dan ayrılmadan bir kaç gün önce bir plan hazırlayan esnaf onun adını ve soyadını çıngıraklı zil ile koşan dört ayaklı bir canlının kuyruğuna bağlayıp kovalayarak caddelerde dolaşmasını sağladılar.
Zil sesini duyan dönüp bakıyor ve acı acı gülümsüyordu.
Bu yaşananlar Malatya'da uzun süre konuşuldu, unutulmadığı gibi yıllar sonra çok değerli bir yazar hemşerimizin kentin yaşamını anlatan kitabında yer aldı.
İktidarda olan kim olursa olsun şu sözleri akılda tutup geçici olduklarını asla unutmamaları gerekmiyor mu?
''Bakıp İbret al düşen yaprağa
Bir zamanlar o da
Yüksekten bakardı toprağa...''