İstanbul Bayrampaşa Ekipler Amirliği kadrosunda görevli polis memuru Ahmet Özdeş, 10 Haziran 2012'de dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geçiş güzergahında güvenlik ve asayişin sağlanmasıyla görevlendirildi.
Görevi sırasında saat 20.00 sıralarında fenalaşan Özdeş, ekip arkadaşları tarafından hastaneye götürüldü. İki gün yoğun bakımda kalan Özdeş, 12 Haziran 2012'de hayatını kaybetti.
Polis memurunun ailesi, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından verilen belgede Özdeş'e "şehit" (vazife malulü) sıfatı verilmediğini öğrendi. Aile, Özdeş'in "şehit" sayılması için sonraki süreçte birden çok bakanlığa ve bağlı kuruluşa yazı yazdı, ancak herhangi bir sonuç alamadı.
Oğul Oğuz Özdeş, 1 Eylül 2020'de SGK'ya dilekçe yazarak, babasının şehit sayılıp gerekli haklarının tanınmasını istedi. Dilekçeye 60 gün içerisinde cevap verilmediği için talebi reddedilmiş sayılan Oğuz Özdeş, avukat Hüseyin Alpkağan Ulusoy aracılığıyla dava yoluna gitti.
Oğuz Özdeş, aynı talebi içeren dilekçesini 19 Ağustos 2020'de İstanbul Valiliği ve İçişleri Bakanlığına da yaptı.
"Kalp krizini görevindeki aşırı stres ve ağır yorgunluk tetikledi"
Avukat Ulusoy, 27 Kasım 2020'de nöbetçi Ankara İdare Mahkemesi'ne başvurarak, SGK tarafından reddedilen işlemin iptali, Ahmet Özdeş'in vazife malulü olduğunun kabulü ile kanuni mirasçılarına nakdi tazminat ve aylık bağlanması talebinde bulundu.
Dava dilekçesinde, Ahmet Özdeş'in güvenlik ve asayişin sağlanmasına yönelik görevinin etkisi, aşırı stres-efor ile ağır yorgunluk gibi bazı faktörlerin tetiklemesiyle kalp krizi geçirerek hayatını kaybettiği belirtildi.
Danıştay'ın örnek kararlarının da sunulduğu dilekçede, nakdi tazminata hak kazanılabilmesi için güven ve asayişin korunmasında görevli olmanın yeterli görüldüğü aktarılarak, müteveffanın, görevi esnasında bölgesinin güvenliği ve asayişin yanı sıra Cumhurbaşkanının konvoyunun geçiş güzergahında da görevlendirildiği anlatıldı.
Polis memuruna, geçiş öncesi ve sonrasında gerekli önlemlerin alınması ve meydana gelebilecek her türlü olumsuzluğun önlenmesi amacıyla güzergah üzerindeki bir noktada nöbet tutması talimatı verildiğini dile getirilen dilekçede, müteveffanın çalışma saatleri ve iş koşulları dikkate alındığında, suç ve suçluyla sürekli iç içe olduğu kaydedildi.
Dilekçede, aşırı efor, yorgunluk ve stres içindeki polis memurunun amir baskısı ve hayati tehlikesinin de bulunduğu ifade edilerek, bu sebeple güvenlik ve asayişin sağlanmasına yönelik görevinin etkisiyle kalp krizi geçirdiğinin kabul edilmesi, tazminat ve aylık bağlanmasını düzenleyen yasaya göre haklarının mirasçılarına verilmesi gerektiği vurgulandı.
İçişleri Bakanlığı ve SGK'dan gelen cevaplar
Davanın açıldığı Ankara 12. İdare Mahkemesi, Ahmet Özdeş'in resmi törenle defnedildiği ve "şehit" sayılması gerektiği talebiyle SGK'ya başvuru yapıldığını hatırlatarak, talebi kabul etmedi.
İçişleri Bakanlığınca 24 Ocak 2021'de gönderilen yazıda da personelin vazife malullüğü statüsüne alınabilmesi için öncelikle hakkında SGK Başkanlığı Vazife Malullüğü Tespit Kurulu tarafından karar verilmesi gerektiği hatırlatıldı.
SGK'dan gelen cevapta ise Özdeş hakkında vazife malullüğü hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı, konuyla ilgili yapılacak işlem bulunmadığı belirtildi.
Özdeş ailesinin avukatı Hüseyin Alpkağan Ulusoy, bu cevabi yazılar üzerine Ankara 12. İdare Mahkemesi'ne 26 Şubat 2021'de tekrar başvuru yaparak, SGK'nın "5510 sayılı kanununa göre, vazife malullüğü hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı" şeklindeki kararı ile kendi ret kararlarının iptal edilmesini istedi.
Mahkemenin "iptal" kararı
Talebi değerlendiren mahkeme, 25 Kasım 2021'de bu kez olumlu karar verdi. Mahkeme, nakdi tazminat ödenmesi ve aylık bağlanmasını düzenleyen ilgili kanunu hatırlatarak, güvenlik ve asayişi korumakla görevli Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin ilgili kanunla sağlanan haklardan yararlanabileceğinde kuşku bulunmadığını kaydetti.
Ayrıca, "Vazife maluliyeti hükümlerinin uygulanabilmesi için maluliyet halinin vazife sırasında ve vazifenin sebep ve etkisiyle ortaya çıkmış olması gerekmektedir." değerlendirmesini yapan mahkeme, Ahmet Özdeş'in vefatının, vazifenin sebep ve etkisiyle ortaya çıktığını belirtti.
Mahkeme, davacıya vazife malullüğü aylığı bağlanması gerektiğini vurgulayarak, bu taleple yapılan başvurunun reddedilmesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle bu işlemi iptal etti.
Acılı eş Dudu Özdeş: "Eşim o zaman bayağı stres yapmıştı"
AA muhabirine eşinin vefatını ve yaşadığı süreci anlatan acılı eş Dudu Özdeş, 2012'de normalde sabah 07.00 gibi işe gidecek olan eşinin o gün bir saat önceden aranarak dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geçişinde görevlendirildiğinin bildirildiğini anlattı.
Özdeş, "Eşim, 'Niye hep bizi çağırıyorlar?' diye söylendi. O zaman bayağı stres yapmıştı. 'Normalde bütün görevleri biz yapıyoruz, öyle geliyoruz.' demişti. Bence stresten oldu, hiçbir hastalığı da yoktu." dedi.
Eşinin gitmesinin ardından o gün saat 10.30'a doğru 6 polisin, annesi ve 13 yaşındaki oğluyla birlikte bulunduğu evlerine geldiğini aktaran Özdeş, şöyle devam etti:
"İlk defa geldi başıma böyle bir şey, insan o an polisleri kapıda görünce ister istemez şaşırıyor. Tepemden kaynar sular döküldü sanki. 'Abla hele bir geçelim, bir şey yok.' dediler, 'Boşuna gelmezsiniz siz, bir şey var ki geldiniz.' dedim. 'Abi biraz rahatsızlanmış, hastaneye götüreceğiz sizi.' dediler. Polislerle hastaneye gittik. Zaten cihazlara bağlamışlar, hiç tepki vermedi. Otobanda, köprüde 9-10 dakika ambulans beklemişler. Yanında çalışan polisler de ilk anons geldiğinde hiçbir şeyinin, hastalığının olmadığını söyledi. Sadece 10 miligram astım ilacı vardı. Hep check-up yaptırıyordu, hiçbir şeyi yoktu. Sağlığı, her şeyi yerindeydi. İçeri girdim. 'Vücut ısısı 36'ya çıkarsa düzelir.' falan dediler. Oyaladılar bence bizi 2 gün."
SGK'dan gelen cevapla ikinci üzüntüyü yaşadı
Dudu Özdeş, SGK'nın eşinin vazife malulü sayılmadığına yönelik kararının, kendisi için ayrı bir şok olduğunu belirterek, "Sonuçta görev başında oldu değil mi? Sokakta, evde de olmadı. Biraz zor oldu. Başvuruları yaptık ama en sonunda sağ olsun avukatımız sahip çıktı da kazandık." ifadelerini kullandı.
Aynı durumda olan polis yakını birkaç tanıdığı olduğunu, ancak onların uğraşmak istemediğini vurgulayan Özdeş, şunları söyledi:
"En azından görev başında eş vefat ettiyse iş malulü olarak, bence bütün tanıdık polis eşleri veya akrabaları sahip çıksın, yani haklarını arasınlar. Sonuçta memur olarak vefat ediyorlar. O kadar zaman vatana hizmet ediyorlar, yani sahip çıksınlar haklarına. Çok çalışıyorlar, saatleri belirsiz, gidip geliyorlardı. Yirmi sekiz yıllık polis memuruydu benim eşim."
"Çatışmada ölmüşse şehit sayılır' algısını kırması açısından bir emsal"
Avukat Hüseyin Alpkağan Ulusoy da kazandığı davanın örnek olduğunu belirterek, vefat eden polislerin yakınlarının SGK'ya müracaat ederken vefat edenin "şehit" değil, "vazife malulü" sayılmasını talep etmeleri gerektiğini, diğer türlü hukuki anlaşılmazlık yaşandığını kaydetti.
Emniyet teşkilatında görev yapanların suç ve suçluyla iç içe olduklarını, yorgunluk yaşadıklarını ve stres altında çalıştıklarını dile getiren Ulusoy, polislerin görevlilerin kalp krizi de dahil olmak üzere birçok hastalıkla karşı karşıya olduklarının yüksek mahkeme içtihatları ve bilimsel araştırmalarla da ortaya konulduğunu vurguladı.
Bu kararın aynı durumdaki diğer aileler için emsal olabileceği konusunda toptan bir değerlendirme yapılamayacağını dile getiren Ulusoy, "Kalp krizi geçirdiyse vazife malulüdür ya da değildir, çünkü görev başındadır, gibi toptancı bir değerlendirme yapamayız. Burada kişinin sağlık probleminin başka sebebi var mı, yok mu onun araştırılması lazım. Genelde kalp krizinin görevle alakalı olmadığı yaklaşımı var. Hep sanki bir çatışmada kişi hayatını kaybetmişse 'evet, bu şehittir' gibi algılanıyor. Aslında bu algıyı kırması açısından bir emsal teşkil eder." değerlendirmesini yaptı.
"Şehitlik manevi açıdan da çok önemli"
Ulusoy, kişi vefat ettiği zaman sıcağı sıcağına vazife malulü olup olmadığının söylenemediğini ancak emniyet ya da askeri birimlerin kişiyi şehit töreniyle defnettiklerine dikkati çekti.
Ailelerin de bu durumda şehit olduğunu zannettiklerini fakat aradan bir müddet geçip SGK'dan olumsuz bir karar verildiğinde manevi olarak da büyük bir çöküntü yaşadıklarını anlatan Ulusoy, "Çünkü biz asker bir milletiz. Şehitlik sadece kanun önünde maddi haklar anlamında değil manevi açından önemli. Şehit yakını olmak bir gurur vesilesidir aynı zamanda. İlk etapta şehit gibi defnedilen bir yakınının, daha sonra devlet organlarınca şehit sayılmadığını öğrenen aile manevi olarak da bir çöküntü yaşıyor." ifadelerini kullandı.