İstiklal Marşı’mızın kabulünün 100. yıl dönümü bugün. 100 yıllık ölümsüz bir eserin halkta uyandırdığı milli şuur ve coşku yadsınamaz bir hakikattir. İstiklal Marşı sadece bir marş, bir şiir de değildir aslında. Türk’ün kanıyla, canıyla, dişiyle, tırnağıyla; serini ortaya koyduğu mükemmel bir dirilişin, etrafına korku salan müthiş bir direnişin şahididir. İstiklal Marşı Türk’ün, Türkiye olmasının adıdır. Mehmet’in imanıdır, mazlumun ahının müşahidi, zulmedenin korkunç akibetinin bestesidir. Bizler bu vatanın her karışında atalarımızın kanının olduğunu biliyoruz, kanımızla suladığımız bu vatanın tüm dünyaya İstiklal’ini haykırışıdır İstiklal Marşı.
Mehmet Akif Ersoy der ki;
“O günler ne samimi ne heyecanlı günlerdi; fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik, asla yeise düşmedik. Zaten başka türlü çalışabilir miydik? Ne topumuz vardı ne tüfeğimiz… Fakat imanımız çok büyüktü.”
Gerçekten de topsuz, tüfeksiz; ama imanlı, ama dualı bir savaşın galibiyeti ile tüm dünyanın dizlerini titreten atalarımızın, kahramanlığının en ölümsüz eseri İstiklal Marşı’mızdır. Ona sadece şiir gözüyle bakmamamızın en mühim gerekçesi de budur. Zorluk içinde geçen; halkın açlıkla, yoklukla, yalnızlıkla sınandığı bir Kurtuluş Dönemi’nin en münezzeh şahididir İstiklal Marşı’mız.
Milli şuurun en zirvelerde olduğu, hakkın batıla galip geldiği, iman dolu göğüslerin şehadete düğüne gider gibi koştuğu bir neslin arkasından yazılmış en güzel belagat örneğidir İstiklal Marşı’mız.
O dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’in başlattığı ödüllü yarışmaya, sırf ucunda para ödülü var diye girmeyi reddeden Mehmet Akif Ersoy, 724 şirin içinden tek güzel bir marş bulunamaması üzerine yazar. Tek şartı; bu milletin yakın zamandaki büyük mücadelesini anlatmasının karşılığında herhangi bir ödülü istemiyor olmasıydı. Gerçekten de şiiri ayakta alkışlanmış, dinleyenler gözyaşlarına boğulmuş ve kelimeler o an kifayetsiz kalmıştı. Mehmet Akif; Türk ordusunu, layık olduğu cümlelerle anlatmış ve karşılığında tek kuruş almamıştır. Askerlere üniforma diken Darü’l Mesai’ye bu ödülü bağışlayan yüce gönüllü Mehmet Akif, giyecek bir paltosu olmadığı için, o kış yakın arkadaşının paltosunu ödünç almıştır.
İşte biz, bu ecdadın torunlarıyız, bu toprak parçasının vatan olmasını sağlayan ve bu toprakları vatan diye bizlere emanet eden, kendi canından da, kanından da vazgeçmiş bir neslin gururlu torunlarıyız.
İstiklal Marşı’mızın yüzüncü yılı tüm vatana ve millete kutlu olsun ve Mehmet Akif’in de dediği gibi “ Allah, bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.”